
Türkiye ekonomisi 2025 yılına, küresel ekonomide yavaşlama ile iç talep zayıflığı arasında denge kurmaya çalışan bir yapıyla girdi. Makro dengelerdeki bu ılımlı yavaşlama, mikro ölçekte ciddi daralmaları gözardı eder gibiydi. Şirket bilançoları daralıyor, kârlılıklar düşüyor ve nakit dengesi sıkışıyordu.
Ekonomi yönetimi fiyat istikrarını sağlama görevini yürütürken, dezenflasyon sürecinde uyguladığı sıkı para politikalarının tüm yükünü üretim şirketlerine taşıyordu. Bu durumdan en çok etkilenen sektörler konfeksiyon ve gıda olarak dikkat çekiyordu.
Gıda sanayiinin birincil görevi gıda arz güvenliğini sağlamaktır. Arz güvenliği, sadece gıda ürünlerinin bulunabilirliği değil ; aynı anda satınalabilme gücüne sahip olunmasıyla da ilgilidir.
Beslenme yaşamsal bir ihtiyaç olarak gıdada arz güvenliğini ertelenemez kılıyor. Hane halkı tüketim harcamalarında gıda ürünlerinin oranı bir hayli yüksek. Gelir seviyesine bağlı olarak, Orta Doğu Anadolu bölgesinde bu oran yüzde 30,2 iken, İstanbul bölgesinde ise yüzde 15,9’lar civarında.
Dezenflasyon mücadelesinin baş oyuncusu gıda ürünleri. Enflasyon sepetindeki varoluşu yüzde 24,9’lar civarında. Üretici Fiyat Endeksi’ne (ÜFE) etkisi fazla. Ancak hem sebep hem sonuç!
Ekim 2025’te yapılan bir kamuoyu araştırmasında katılımcıların yüzde 81,9’u son 6 ay içinde harcamalarını kısmak zorunda kaldıklarını bildirmiş, yüzde 19,4’ü de gıda ürünlerine ilk sırada yer vermişler. Sonuç, sağlıksız beslenme ve yazık ki taklit ve tağşiş olaylarındaki artışlar.
Dezenflasyon sürecinde gıda sanayiinin hem etkileyen hem etkilenen karakteri tarım sektörüne fazlasıyla olan bağımlılığıyla doğrudan ilgili. Hammadde girdilerinin yüzde 85’i bitkisel, hayvansal ve su ürünleri kaynaklı, tarımı güçlendirmeden gıda arz güvenliğini sağlamak mümkün değil. Enflasyonu aşağıya çekmek sadece talebi kısmaktan geçmiyor.
Üretimi artırmakta önemli bir çare.
Tarımsal değer zinciri sorunları yapısını iki düzeyde değerlendirmek gerekiyor. Yapısal sorunlar ve arızi şoklar. Yapısal sorunlar; sistemin tümünü önemli ölçüde olumsuz etkileyen, çözümlenmedikçe yaşayan sorunlardır. Arızi şoklar ise zaman zaman oluşan, orta vadeli çözüm bekleyen meterolojik olaylar olarak sıralanabilir. Dezenflasyonda başarı önemli ölçüde yapısal sorunların çözümünde gösterilecek performansa bağlı görünüyor.
2025 yılında gıda sanayi miktarsal yönden tatmin edici bir büyüme gösteremedi. (İstanbul Sanayi Odası Satınalma Yöneticileri Endeksi (ISO PMI), sanayide 19 aydır daralma gösteriyor. Endekste 10 alt sektör yer alıyor. Sadece gıda sektörü çizgi üzerinde yer alarak ılımlı bir büyüme kaydedebildi.
Türkiye’ye ilk 9 ay sonucunda 11.4 milyar dolar yabancı sermaye girmiş, bunun 8 milyar doları doğrudan yatırım sermayesi. 8 milyar yatırım sermayesinin yüzde 34’ü toptan ve perakende ticarete yönelirken, yüzde 15’i ikinci sırada gıda üretimi yatırımlarını tercih ediyor. Gıda tercih edilen bir yatırım alanı.
2025’te yapılan yatırımlar büyük ölçekli olmasa da çeşitlilik açısından dikkat çekici. Eti’nin Kanada’lı Protein bar üreticisi TRUBAR’ı satın alması, Doğuş Çayı’nın üçüncü cips fabrikası, Tiryaki Agro Holding’in Irak’taki ikinci yatırımı, Alarko Holding’in kurutulmuş meyve ve sebze tesisleri, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 42 ilde 61 organize tarım bölgeleri, Tad Gıda’nın yeni GES yatırımı, Ulusoy Un’un İspanya merkezli Cerealto Pasta’yı satın alma teklifini vermesi, Selva Gıda’nın makarna üretimi kapasite artışı göze çarpan yatırımlar.
Küresel mal hareketindeki düşüş ve AB pazarlarındaki ekonomik daralma ihracatımızı olumsuz etkiliyor. İlk on aylık gıda ürünleri ihracatımız 18,3 milyar dolar, ithalatımız ise 9,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. İçecek ürünleri ihracatı aynı dönemde 448 milyon dolar, ithalatı ise 1 milyar 169 milyon dolar olmuş.
Her ilk segmentten sağlanan dış ticaret fazlası toplam 8 milyar dolar kadar. Ancak ihracat gelirlerinin yüzde 60’ı yeniden finansmana aktarılıyor, yani üretime değil borca gidiyor.
İlk üç çeyreğin sonunda turizm gelirlerindeki 50 milyar dolarlık hasıla, gıda sektörüne 10 milyar dolarlık ilave bir ciro sağlıyor.
2025 Türkiye ekonomisi büyüme ile daralma arasında, iyimserlik çizgisinde yer alıyor. Bu durumdan imalat sanayi fazlasıyla etkileniyor. Kar etmeyen ama kredilerle yaşamını sürdüren şirket sayısı gıda sektöründe bir hayli fazla, çoğu KOBİ segmentinde. Faaliyet gelirlerinin yüzde 30-35’i finansman giderlerine gidiyor. Üretim sürdürülüyor olsa da sermaye eriyor, nakit sıkıntısı had safhada…
2026 yılına gelince iyimserlik çizgimizi koruyarak, yapısal önlemlerin başlangıç yılı olması beklentisindeyiz. Ekonomi yönetiminin dezenflasyon çabalarına destek verecek bu uygulama süreyi kısaltarak başarıyı hızlandıracaktır. Ekonomi yönetimi fiyat istikrarı önceliğini korurken; kredi daral masını daha fazla derinleştirmemeye, iç talep çöküşünün dozunu iyi ayarlamaya kur istikrarının korunmasına azami dikkat göstermeli.
Küresel ekonomide sıcak gelişmeler olarak izlenen; petrol fiyatlarındaki düşüş ve istikrar, gıda emtiasındaki fiyat gerilemeleri ekonomimiz bakımından olumlu gelişmeler. İhracat pazarlarımızın daralması, ticaret savaşları ve yenilenen gümrük tarifeleriyle, bölgemizdeki sıcak savaşlar önemli riskler olarak yer alıyor.
Dezenflasyon sürecinde sanayi yatırımı iştahını kaybediyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yatırımların çekici olması için gıda sanayii yatırımlarına teşvikte, katma değer yaratmak kriterini getiriyor.
2026 yılı için planlanan yatırımların bir çoğu belirsizlik nedeniyle erteleniyor. Bilinen sadece Alarko Holding’in 300 milyon dolarlık yatırımının devam ettiği. Yeşil dönüşüm yatırımları, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği projeleri de öncelikli olarak devam ediyor.
Gıda ihracatında yeni pazarlarda rekabetçi olabilmek için maliyetler üzerindeki baskıyı yönetebilir olmalıyız. Tarım girdi maliyetleri fiyat endeksi yüzde 34 seviyesinde seyrederken tarım üretici fiyat endeksinin yüzde 48’lerde olması, aradaki farkın zirai don ve kuraklık etkisiyle izahtan uzak, kök nedenlere inilerek yapılacak tespitlere muhtaç olması, yapısal önlemleri hızlandırmalı. Aksi halde gıda enflasyonu manşet enflasyonun daima üzerinde seyredecektir. Gıda enflasyonumuzu kontrol altına tutamazsak dünya ile rekabette geri düşeriz.
2026 yılında da dezenflasyon odaklı politikalar kararlılıkla uygulanmalı ve sürdürülmelidir. Yapısal iyileştirmelerle desteklenen program 2026 yılı bakımından, mutlu sona erişme sinyallerini vermeye adaydır.
Yeni dünya düzeninde savunma kadar stratejik öneme sahip sağlıklı, uygun fiyatlı gıdaya ulaşabilirliği sağlamak en temel görevimiz olmalıdır.
Necdet Buzbaş
TOBB Gıda Meclisi Başkanı









