
Son günlerde susuzluk problemi nedeniyle gündemden düşmeyen, barajlarındaki doluluk oranı yüzde sıfıra gerileyen Bursa ilimizde su kesintileri başlamış. Kesintiler, akşam 17.00 ile sabah 05.00 saatleri arasında uygulanarak öğrenci ve hastanelerin etkilenmemesi gözetilmiş.
Kesintilerin kriz yönetimi için olduğunu savunan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, kesintilerin önceki yönetimin neden olduğu krizi yönetmek için alınan bir tedbir olarak açıklıyor. Her üç günde bir yapılan planlı su kesintileriyle 50 bin metreküp su tasarrufu sağlanacağından söz ediliyor. Günlük su ihtiyacı ortalama 430 bin metreküp olan Bursa ili için, 2.8 saatlik ihtiyaca cevap verebilecek su miktarı.
TÜİK verileri, Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 1.313 metreküpe gerilediğini gösteriyor. 1960’larda bu miktar 4 bin metreküpler civarındaydı. Bu son rakam, 1.000–1.700 metreküp aralığı olarak tanımlanan “su stresi” seviyesine işaret ediyor. Bir başka ifadeyle, Türkiye su zengini bir ülke değil. Suyu tasarruflu kullanmak, bireylerin sorumluluğu kadar kamu otoritesinin ve iş dünyasının da önceliği.
Geleceği güvence altına almak istiyorsak bakış açımızı kökten değiştirmeliyiz. Hataları politik anlaşmazlıklara malzeme yapmak sorunları çözmüyor. Çünkü susuzluk yalnızca bir çevre sorunu değil; gıda güvenliğinden ekonomiye, sağlıktan toplumsal huzura her alanı etkileyen bir sorun.
Susuzluk sadece bugünün değil, yarının da sorunu. Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2030 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun yarısının su kıtlığı riski altında olacağı öngörülüyor. İklim krizi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yağış rejimlerini altüst ediyor. DSİ verilerine göre, Türkiye genelinde barajların doluluk oranı geçen yıl yaz aylarında yüzde 45–50 seviyelerine kadar gerilemişti. İstanbul’da bu oran yüzde 35’in altına indi, Ankara ve İzmir’de kritik eşiklere yaklaşıldı. Yaz aylarında artan tüketim, sanayi ve tarımda yoğun su kullanımı ile birleşince büyük şehirler her yıl su kesintileri endişesiyle karşı karşıya kalıyor.
Tarımda kullanılan suyun oranı yüzde 77, sanayi yüzde 13’ünü, evler yüzde 10’unu kullanıyor. Üstelik tarımda kullanılan suyun yarısı da yanlış sulama sistemlerindeki kayıplarla boşa gidiyor. Su tasarrufuna nereden başlayacağımız apaçık belli. Tarımda da sulama sistemlerimizi akıllı sulama teknikleri, damla sulama sistemleri ve gri su geri kazanımı gibi çözümlerle yenilersek kayıpları azaltmak mümkün. Bu sistemleri kullanan ülkelerin tarımda kullandıkları su miktarı, toplam su harcamasının yüzde 35’ine kadar iniyor.
Suyun korunması, yeniden kullanımı, adil dağıtımı ve iklim krizine karşı dayanıklı altyapılar kurmak, çözümler üretmek üzere küresel iş birlikleri gerekiyor. 1991 yılından başlayarak dünyanın dört bir yanından bilim insanları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek bu konuda kafa yoruyorlar. Hepsinin ortak paydası su.
Ülkemizde kullanılabilir su miktarındaki aşırı gerileme miktarı belli, gerilemenin nedenleri belli; halen yapısal sorunlara eğilip çözüm getirmekten uzak, yüzeysel yaklaşımlarla vakit geçiriyoruz. 1991 yılından başlayan çözüm üretme çalışmalarına uzak durarak, yaşanan su krizinin günahını bir önceki yönetime yıkmaya çalışıyoruz.
Su hepimizin ortak geleceği ve korumamız gereken en kıymetli kaynağımız. Susuz yaşam mümkün değil. Geç kalmış olsak da bugün attığımız her adım, gelecek nesillerin susuz kalıp kalmayacağını belirleyecek.
Necdet Buzbaş
TOBB Gıda Meclisi Başkanı
Kaynak:
Ekonomi Gazetesi, 26.08.2025











