Türkiye ekonomisi kriz yıllarını yaşıyordu. 1994-2001 dönemindeki sekiz yılda üç şiddetli kriz ve bir de yıkıcı deprem yaşanması, psikolojik anlamda depresyona yol açmıştı. 2001 krizinde sigortalı işçi sayısında 356 bin, finans sektöründe 40 bin dolayında genç bankacının işsiz kalması durumun vehametini ortaya koyuyordu. Ekonomideki bu savrulmalar üzerine, ABD’den davet edilen Kemal Derviş, 2 Mart 2001’de ekonomiden sorumlu Bakan oldu. Uygulamaya koyduğu “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın başarısı, ülkede var olan moral bozukluğunu önemli oranda azalttı.
2001 yılında yüzde 68,5 olan yıl sonu enflasyon oranının, üç yıl sonra 2004 yılında yüzde 9,4’lere inmesi; büyümenin ise 2001 yılında yüzde -5,8’den 2004’te yüzde 9,8’lere vararak eşlik etmesi, makroekonomik göstergelerde başarıya işaret ediyordu.
Hatırlanacağı üzere, 2001 krizinin atlatılabilmesi için IMF’den kredi alınması zorunlu hâle gelince, IMF kara delikleri tespit ederek 15 günde 15 reform yasasının çıkarılması gerektiğini açıkladı. Bu yasaların içinde, şeker piyasalarını düzenlemeye dönük yasa da yer alıyordu.
Sorun; tüketimden fazla pancar şekeri üretiliyor, fazla şeker zararına dünya piyasalarına ihraç ediliyor, zarar kamu maliyesi tarafından karşılanıyordu.
4 Nisan 2001 tarihli 4634 sayılı Şeker Kanunu ile yapılan düzenleme, şekerin iç pazar kaynaklarından sağlanması, arz-talep koşullarında piyasadaki satış miktarına uygun kota sınırlamasının uygulanmasıydı. Kota miktarları pancar şekeri yanında nişasta bazlı şekerler (NBŞ) için de geçerli olacaktı.
Gıda sanayisi, 1980 öncesine kadar şeker ihtiyacını pancar veya kamış şekerinden karşılarken; 1980 sonrasında NBŞ’li şekerler ortaya çıktı. Özellikle alkolsüz içeceklerde yüksek fruktozlu mısır şurubu (HFCS) kullanımı öncelik kazandı. HFCS aslında ucuz bir girdi olmayıp, bazı kullanım özellikleri nedeniyle tercih ediliyordu.
Ülkemizde şeker yasası düzenlemesi tamamen ekonomik nedenlerle ortaya çıkmış olsa da, pancar üreticileri ve NBŞ üreticileri lobilerinin halk sağlığı tedbiri olarak kamuoyu oluşturmalarıyla farklı bir boyut kazanmış; günümüze dek süregelen çekişmelerle “Sağlık mı Siyaset mi?” sorusunun yanıtının eko-politik hüviyet kazandığı maalesef bir gerçektir.
ABD Başkanı Donald Trump, yakın zamanda yaptığı bir açıklamada, “Artık ABD’de satılan ürünlerde pancar veya kamış şekeri kullanılacak, halk ne içtiğini bilecek.” ifadelerini kullandı. Ardından Coca-Cola, yerli şeker kamışıyla tatlandırılmış yeni bir alternatif ürün çıkaracağını duyursa da mevcut mısır şurubu kullanımını büyük ölçüde devam ettirmeyi planlıyor. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su James Quincey, yatırımcılara yaptığı açıklamada, Coca-Cola’nın mevcut portföyüne yeni bir alternatif olarak ekleneceğini ve klasik ürünün yerini almayacağını vurguladı.
Her iki kanadın yoğun sağlık tartışmalarına rağmen, tarafsız uzmanlar; şeker kamışı ile mısır şurubu arasında sağlık açısından anlamlı bir fark olmadığını, asıl önemli olanın toplam şeker tüketiminin azaltılması olduğunu vurguluyorlar. ABD Başkanı Donald Trump’ın öncülüğünde Amerikan “derin aklı”, Henry Kissinger’a atfedilen “Gıdayı kontrol ederseniz toplumları yönetirsiniz” söyleminin uygulamasını deniyor. Bu karar, aynı zamanda ABD’nin son yıllarda yürüttüğü ticaret savaşları politikasıyla da örtüşüyor.
Petrolün gücünü yitirdiği dünyada, gıdanın stratejik gücü!