Ezberleri bozan liderlik anlayışı, iş etiğiyle harmanlanmış vizyonerliği ve üretimden bilime uzanan güçlü yaklaşımıyla Murat Yasa, yalnızca bir sanayici değil; aynı zamanda yerli üretimin vicdani sesi. Bu röportajda, Aromsa’nın ruhunu ve Murat Yasa’nın ilkelerini iç içe okuyacaksınız.
Soru: Aromsa, Türkiye’nin en köklü aroma üreticilerinden biri. Sizce şirketinizi bugünkü konumuna taşıyan temel değerler neler oldu?
Murat Yasa: Sanırım bu soruya Konfüçyüs’ün bir sözüyle başlamak en doğrusu: “İnsan hayatı boyunca tatil yapmak isterse, sevdiği işi yapsın.” Ben üniversite yıllarında Kimyagerlik diplomasını aldıktan sonra mühendislik farkı yaparken, dersler sabah olurdu. Öğleden sonra yarı zamanlı bir şirkette çalışır, akşamları da ders verirdim. Mezun olduktan sonra, part-time çalıştığım şirkette tam zamanlı olarak çalışmaya başladım. Hayatım boyunca şimdiye kadar hangi işi yaptıysam büyük bir keyifle yaptım ve o işe saygı duydum.
İlk çalıştığım yer Bizimgaz Yatırım Holding şirketiydi. Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı askeri müdahale yüzünden ülkeye ambargo uygulanıyordu. Piyasada döviz krizi vardı. Sonuç olarak mutfaklarda kullanılan gaz temininde de kısıtlamalar oluyordu. Gazı dağıtacak bayiler ve tüketiciler arasında istenmeyen, nahoş olaylar meydana geliyor ve bu da bizimki gibi şirketlere yansıyordu.
Şirketimizin satış müdürü baskılara dayanamayıp kalp krizi geçirince, hangi özelliğimi uygun gördüler anlayamadım ama satış müdürlüğü görevine beni getirdiler.
Bu kriz 2–3 yıl sürdü. Sonuna geldiğinde piyasaya gaz temini normalleşti. Bunun yansıması olarak şirketin satışları iki misline yakın arttı. Çalıştığım kuruluşun Keşan’da yeni bir yatırımı olacaktı. Soğan, sarımsak, pırasa gibi sebzelerin konsantreleri ve uçucu yağları elde edilecekti. Şirketteki görevlerime ilaveten oranın da genel müdürlüğüne getirilmiştim.
Fabrika montajı öngörülenden önce tamamlandı. Devamlı Avrupa ülkelerine seyahat edip ürünlerimize müşteri arıyordum.
Müşteri hedefim aroma üreticileri ve onlara mal satan hammadde şirketleriydi. Holdingin mali işler müdürü ile Keşan’daki işçilerin maaşlarının zamanında yatmaması nedeniyle aramızda çıkan bir anlaşmazlık yüzünden şirkete istifamı verdim. İşsizdim. Ayrıldığım şirketin sattığı mallardan biri konusunda gelen iş teklifini, etik kurallara uymayacağı gerekçesiyle reddettim. Ailemin geçimini ders vererek karşılayabiliyordum ama mutsuzdum; zira işsizdim.
Sebze konsantreleri için Avrupa’da mallarımızı satmak üzere temas ettiğim firmalardan, bir Fransız aroma şirketinden ürünlerini Türkiye’de satmam için teklif geldi. Şirketin patronuna, işi öğrenene kadar satarım ama sonra üretim de yapmamız gerekir dedim. Önce kabul etti, daha sonra vazgeçti. Onlarla ilişkiyi kesip o zamanki yarım yamalak bilgimle, Balin Şekerleme firması sahibi Memduh Hacıoğlu’nun bana fabrikasında verdiği 20 metrekarelik bir alanda Aromsa’nın temelini attım.
İşin Kendi Yağıyla Kavrulması Gerektiğine İnanırım
Şirketin kurulduğu ilk 25 yıl boyunca kirada oturdum. Hiçbir zaman şirketin parasını kendi param gibi görmedim. Hep dikkatli oldum. Aromsa bugüne kadar bir kere hariç hiç banka kredisi kullanmadı; çünkü ben işin kendi yağıyla kavrulması gerektiğine inanırım ve ‘ayağını yorganına göre uzat’ atasözünü kendime prensip edinmişimdir.
Şirket içinde de hep şunu söyledim: ‘Bizim gerçek patronumuz çalışanlarımızdır. Onlar memnun olurlarsa istekli çalışırlar, dolayısıyla iş ortaklarımızı da verdikleri hizmetle memnun ederler. Çünkü bu bir ekip işi. Ben tek başıma değilim. Şu anda 450 kişilik bir ekibiz (449+ben). O 449 aslanın gücünü her zaman arkamda hissediyorum.’ İşte Aromsa’nın başarısı da bu değerlere dayanıyor.
Beni En Çok Motive Eden Şey
Beni en çok motive eden, sevdiğim bir işi yapıyor olmam ve onun mükemmel olması için yapmam gerekenleri hiçbir zaman yeterli görmemiş olmamdır.
eni gururlandıran anılardan bazıları:
- 2019 yılında Türkiye’nin en iyi yönetilen şirketlerinden biri seçilmemiz. (Deloitte Private “Best Managed Companies” programı kapsamında)
- Avrupa Kalite Ödülü’nü kazanmamız. EFQM – European Foundation for Quality Management (Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı) Türkiye 2019 Mükemmellik Ödülü ve 2023’te Mükemmellik Büyük Ödülü)
- Kızlarımın üniversiteyi iyi derecelerle bitirmesi.
- Cezayir Sanayi Bakanı’nın, ülkelerindeki gıda firmalarının Aromsa ürünlerinden ve hizmetlerinden duyduğu memnuniyeti bizzat iletmesi.
“Aromsa yolculuğunda hedefim yalnızca para kazanmak değil, hayatta bana tüm mutlulukları kazandıran ülkeye borcumu ödemekti; bugün Türkiye’nin en çok katma değer üreten 250 firması arasına girmek bu yüzden gurur verici.”
Soru: Aromsa’nın gelecek 10 yılını Ar-Ge ve yenilikçilik açısından nasıl hayal ediyorsunuz? Yeni kuşaklara nasıl bir miras bırakmak istiyorsunuz?
Murat Yasa: Ben ne kadar yaşarım bilmiyorum ama en büyük dileğim Aromsa’nın benden sonra da devam etmesi. Pandemi döneminde ve öncesinde Aromsa’yı satın almak isteyen yaklaşık 40 firma oldu; hepsine ‘hayır’ dedim. Ben Aromsa yolculuğuna salt para kazanma amacı ile değil, hayatta bana tüm mutluluklarımı kazandıran, her şeyimi borçlu olduğum bu ülkeye borcumu ödemek için başladım. Babamı devlet bursu ile Kimya Mühendisi olması için Amerika’da üniversiteye yollayan, bana ilkokulu ve üniversiteyi bedava okutan, üzerinde yaşadığımız mümbit toprakları düşman işgalinden kurtaran yüce Atatürk’e borcumu ödemekti en büyük amacım. Umarım çocuklarım da benim gibi düşünür ve şirketi daha da geliştirerek devam ettirir- ler. Aromsa, son 7–8 yıldır Türkiye’nin en çok katma değer üreten 250 firması arasında yer alıyor. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Soru: Aromsa’nın Ar-Ge merkezleri sektörde örnek gösteriliyor. Bu başarıyı nasıl inşa ettiniz? Ar-Ge kültürünü şirketinize nasıl entegre ettiniz?
Murat Yasa: Türkiye’de maalesef sanayinin bir kısmı “O kâr ediyor, ben de o işi yaparsam kâr ederim” prensibine dayanarak kuruluyor. Ar-Ge’ye pek önem verilmediği için birçok firmada maliyet düşürmeleri sadece tedarikçi firmalarla fiyatta pazarlık yapılarak oluşturulmaya çalışılıyor. Bu da maalesef hammadde tedarikçilerinin kaliteyi düşürmesi ile veya ürünlerin konsantrasyonu ile oynanarak sağlanıyor.
Bundan birkaç yıl önce yurtdışı seyahatlerimden birinde, tesadüfen yanımdaki koltukta oturan bir hanımın eşinin Amerika’da içecek firması sahibi olduğunu öğrenmem üzerine sohbetimiz gıda sanayinde kullanılan hammaddelere ulaştı. Seyahat süresince bilgi alışverişinde bulunurken, eşinin içecek üreten fabrikasında ürünlere tadın “compound” denilen karışımla verildiğini duyunca, “Neden eşiniz kendi compound’unu kendi üretmiyor?” diye sordum. Üretimi gayet basit bu karışımın %95’e yakınının su, şeker ve meyve konsantresi olduğunu; geri kalanın da aroma, koruyucu, sitrik asit vb. gibi maddeler olduğunu, satin alırsa fiyatın ona çok daha ucuza geleceğini söyledim. Yolculuk sonunda vedalaşıp ayrıldık.
Tesadüf bu ya, Türkiye’den bu hanımın eşinin fabrikasını ziyarete giden bir dostum, söz konusu beyin 2 yıldan beri kendi compound’unu üretmeye başladığını, buna eşi ile uçakta seyahat eden bir Türk iş adamının uyarısı üzerine başladığını ve o kadar sene neden bu işe girişmediğine pişman olduğunu söyledi. Arkadaşım telefon edip “Yoksa o Türk iş adamı sen miydin?” deyince duyduğum memnuniyeti sizlere anlatamam.
Aynı ucuzlatma, et ürünlerinde de “combi” diye kullanılan baharat-toz karışımları yerine baharat yağları kullanılarak sağlanabilir. Burada da 200 tonluk combi denilen ürünün verdiği aroma sonucunu 2–3 tonluk baharat yağı karışımıyla elde ettiğimizi Rusya’da bir müşterimizin üretiminde doğruladık. Kısacası Ar-Ge’siz bir sanayi uzun ömürlü olmaz. Ar-Ge merkezi fikri ilk ortaya çıktığında şirketteki arkadaşlarım, bizim de müracaat etmemiz için çok ısrarcı oluyordu. Başlangıçta ben karşıydım; “Ar-Ge’siz bir sanayi uzun ömürlü olmaz, teşviğe gerek yok” düşüncesindeydim. Israrlara dayanamadım, Ar-Ge merkezi olduk. Yaptığımız masrafların sadece %7 kadarı için devletten destek aldık. Bizim Ar-Ge’miz neredeyse tamamen kendi kaynaklarımızla yürür.
‘‘Aromsa’da Ar-Ge konusunda amacımız, işimizi en iyi şekilde ve toplum yararına yapmaktır. Gıdalarda kesinlikle kullanılmaması gereken insan sağlığını tehdit eden gıda boyası dışındaki boyaların da analizini yapabiliyoruz. Örneğin, bir keresinde Türkiye’de “hibiscus ekstraktı” diye satılan bir renklendiricide Reactive Red 141 tekstil boyası olduğunu tespit ettik. Bu yüzden tüm gerekli analiz cihazlarını aldık ve yurtdışındaki laboratuvarlarda doğrulamalar yaptırdık. Gerekli mercileri uyardık. Bu araştırma sırasında bazı gıda maddelerinde de bu boyanın kullanıldığını tespit ettik.
Bir başka konu da üretimimizde kullandığımız hammaddele- rin içerdiği pestisit ve GDO oranlarında problem yaşamamız üzerineydi. Hammadde girdilerimizde düzenli analizler yapmak için önce pestisit laboratuvarımızı kurduk ve akredite ettirdik, şimdi de GDO laboratuvarımızı kuruyoruz. Ayrıca şirketteki arkadaşla- rım, belli aralıklarla mal tedarik ettiğimiz firmaların sorumlularına eğitimler düzenliyorlar.’’
Soru: Fonksiyonel bileşenler ve bitki bazlı ürünler gibi sürdürülebilir gıda trendleri konusunda nasıl bir inovasyon vizyonunuz var?
Doğal aromalarla tarıma değer katıyoruz
Murat Yasa: Aşağı yukarı 15 yıldır doğal ekstraktlar üretmeye başladık. Bunun iki amacı var:
- Doğal ürünlerle çalıştığımız zaman aromalarımızın rakipler tarafından taklidi daha zorlaşıyor.
- Diğer taraftan ülkemizin tarımsal ürünlerini değerlendirmiş oluyoruz.
Örneğin, bazı meyve konsantrelerinin de konsantrelerini yapa- rak antioksidan değerlerini yükseltiyoruz. Bunların patentlerini aldık ve yurtdışına satışını yapıyoruz. Domates atıklarından likopen elde ediyoruz. Dolayısıyla bunun salçaya ilavesi, domates salçasının ihraç fiyatını artırıyor. Çaylara katılması yasak olan karamelin analizle tespit edilemediği söyleniyordu. Onun analiz yöntemini de biz geliştirdik ve patentini aldık.
Soru: Yapay zekâ ve veri analitiğini aroma geliştirme süreçlerinize nasıl entegre ediyorsunuz?
Çok güncel bir konuya değindiniz. Dün itibarıyla yapay zekâ altyapısında kullanacağımız SAP sisteminin son yazılım programı HANA’ya geçişimizi tamamladık. Bu proje, çok yoğun 12 aylık bir çalışmanın sonucu. Sonuçların hâlihazırdaki sistemimize uygulanması için 3 gündür üretim yapmıyorduk. Yapay zekâyı iş ortaklarımıza daha hızlı hizmet vermek amacıyla kullanacağız.
Soru: Bugün Aromsa ürünleri 80’den fazla ülkeye ihraç ediliyor. Küresel pazarda, Türk bir markanın yer edinme sürecinde yaşadığınız en önemli dönüm noktası neydi?
Murat Yasa: Ben hep şuna inanırım: İyi yapılmış kaliteli bir ürün, er ya da geç kendini kabul ettirir. Örneğin, toz içecekler için mikroenkapsül aroma kullanmak gerekir. Ucuz olsun diye bazı uyanıklar mikroenkapsülasyon yerine, sıvı aromayı toz taşıyıcı ile karıştırır. Bu metotla yapılan ürün daha ucuza mal olur ama çok kısa sürede üründe taşlaşma meydana gelir.
Bazı müşteriler ucuz ürünü tercih ediyordu. Bir keresinde bana daha ucuz aldığı aromanın methiyesini yapan müşterimize beraberce deposuna gitme teklifinde bulundum. İki ay stokta kalan ürünü gösterdim ve taşlaşmış olduğunu gördük. Adam ne ürettiğinin farkında bile değildi. Bizim mikroenkapsüle ürünümüzle yapılmış üründe ise bir değişiklik yoktu. Yine, dünyanın önde gelen çay firmalarına özel bir çözüm geliştirdik. Normalde poşet çay bardağa atıldığında çayın renginin çıkması 4 dakikayı bulur. Bizim geliştirdiğimiz mikroenkapsüle aroma ise tam 4. dakikada hem kokuyu hem rengi birlikte veriyor. Bu da ürün deneyimini mükemmelleştiriyor. Bunların hepsi, ekip arkadaşlarımızın yoğun Ar-Ge çalışmaları sayesinde oldu.
Soru: Yerli ve milli üretim perspektifiyle, küresel pazarda rekabet ederken nasıl bir denge gözetiyorsunuz?
Murat Yasa: Biz Türkiye’de rekabete dezavantajlı bir noktadan başlıyoruz. Zira Türkiye’de üretim yapan çok uluslu firmalar yerli firmalar ile çalışmıyor. Türkiye’den tedarikleri su, şeker, un gibi mallar şeklinde oluyor ama katma değerli ham madde ya da Ar-Ge desteğini yurt dışından tedarik ediyorlar. Bu nedenle, biz Türkiye’de üretim yapan çok uluslu firmalara mal satamadığımız için işe en az 2–3 adım geriden başlıyoruz. Buna rağmen Türkiye’de en büyük pazara sahip firmayız. Bence yabancı yatırımcı firmalara Türkiye’de Ar-Ge yapma zorunluluğu getirilmeli.
Buna karşın, Türkiye’de mal satamadığımız birçok çok uluslu firmanın yurtdışındaki yatırımları ile çalışıyoruz. Türkiye’de hâlâ bazı kesimlerde “Türk malı kalitesizdir” kompleksi var. Bunu kırmanın vakti çoktan geldi ama bir türlü bundan kurtulamıyoruz. Kaliteli Türk malı, dünyanın her yerinde değer görür.
Bir başka anımı da paylaşayım: Sanayimizde yönetmelikler tarafından kullanımına izin verilen 2400 adet kimyasal molekül var. Bunları yapan dünyada sayılı 2–3 ülke bulunuyor. Bundan 15 yıl kadar önce, bunların yükte hafif, pahada ağır ve çevreyi kirletmeyenlerinin Türkiye’de TÜBİTAK veya üniversiteler tarafından üretilip döner sermayeleri aracılığıyla bize satılabilmelerinin mümkün olup olmadığını araştırdım. Müracaat ettiğim tüm kuruluşlar bana bunun imkânsız olduğunu söylediler. Bunun üzerine, Yunanistan’da tanıdığım bir organik kimya profesörü arkadaşımdan yardım istedim.
Bugün onun çaktığı kıvılcım sayesinde, bana projenin imkânsızlığından bahseden üniversitelerden yetişmiş ve Aromsa’da çalışan gençler, 450’ye yakın molekülü Türkiye’de kendi ihtiyacımız için üretiyorlar. Bu, Aromsa’nın sadece ticari değil, bilimsel ve ulusal bir misyon da taşıdığının göstergesidir. Gerçek katma değer işte böyle oluşur. Elbette bazı hatalar da oluyor. Fabrika üretimde biz kayar kapılar kullanıyoruz. O zamana kadar kullandığımız kapılar yurt dışından geliyordu. Yerli bir üretici, o tür kapıların Türkiye’de de üretildiğini söyleyince 2–3 adet de fabrikaya yerli kapı aldık. 2007’de babam, Aromsa’daki üretim alanında dolaşırken taktırılan yerli kapılardan birinin emniyeti çalışmadı ve babamın kafasına düştü. O gün babamın çalışma hayatı sona erdi. Babam 4 yıl boyunca bu olayın etkisinden çıkamadı. Kızlarım, kazanın benim yerli malı merakım yüzünden olduğunu söyleyerek beni suçladılar.
Soru: Sürdürülebilirlik kavramı Aromsa’da sadece çevreyle değil, aynı zamanda sosyal sorumlulukla da iç içe. Bu anlayışı nasıl kurumsallaştırdınız?
Size 2006’dan bir örnek vereyim. Washington’da bir seminer vardı. Dünya çapında bir firmanın müdürü, karbon ayak izi ve sürdürülebilirlik üzerine konuşma yapıyordu. Sunum bittikten sonra bir soru sordum: “Türkiye’deki fabrikanıza 2000 km öteden gelen bir tır ile Türkiye’de 8 km öteden gelen bir nakliyenin Karbon ayak izi aynı mıdır?” Cevap veremedi. “Hesaplamadım.” dedi. Ben hazırlıklıydım, verileri söyledim.
Aynı firmanın Türkiye’deki fabrikasının satın aldığı İsviçreli çorba fabrikası ürünlerinde bizim aromaları kullanırken, satın alma işleminin üzerinden 6 ay geçmeden bizden mal alımını kesip ithalata başlamıştı. Satın alındıktan sonra bizim ürünler, Avrupa’daki rakiplerimize taklit ettirilmişti. Bana verdiği cevap “Biz hep en iyi aromayı kullanırız.” oldu. Ona verdiğim cevap “En iyinin taklidi mi?” deyince sustu, önüne baktı.
Gene aynı firmanın margarin üreten fabrikası, Hollandalı tedarikçinin stoklarında meydana gelen bir problemden ötürü mal verememesi üzerine bizden 15 gün içinde 10 adet aromalarının eş değerini istediler. Numuneler 1 hafta içinde hazırdı. Laboratuvarları ürünleri onayladı. Siparişleri 1 yıl süreyle bize verildi. Bu süre sonunda gene eski firmaya döndüler.
Soru: Kadın istihdamı, genç bilim insanlarının desteklenmesi ve sosyal girişimcilik konularında nasıl bir kurumsal yaklaşımınız var?
Murat Yasa: Ben Türkiye’de kadınlara çok güveniyorum. Aromsa’da personelimizin kadın-erkek sayısı eşit. Çalışan müdür ve direktörlerin %76’sı kadın. Hepsi çok başarılı. Bizde maaş ayrımı da yoktur. Ayrıca çalışanlarımızın aile hayatına saygı duyuyorum. Mesai 16.30’da biter, o saatten sonra toplantı vb. yapılmaz. Zira çalışanlarımızın aile hayatları da önemlidir. Sanata da destek veriyoruz. İKSV’ye de destek veriyoruz. Desteklediğimiz gençlerden biri Rusya’da Çaykovski, bir diğeri ise Salzburg’da Mozart enstitülerine birincilikle girdiler.
Bence klasik müzik insan zekâsını geliştirir. Yurtdışında küçük kasabalarda bile küçük konser salonları vardır. Türkiye’de de bu hayalimi Sayın Cihat Aşkın işbirliğiyle Süreyya Operası’nda ayda bir yapılan Aromsa Oda Orkestrası konserleriyle gerçekleştiriyoruz.
Soru: Sizce iyi bir liderin en belirgin özelliği nedir? Ekibinizi motive ederken nelere dikkat edersiniz?
Murat Yasa: Liderlik yapacağın işin teknik yönlerini çok iyi bileceksin. Geleceğe dair net bir hedefin ve stratejin olacak. Sözüne sadık, dürüst ve güvenilir olacaksın. Empatik olmada usta olacaksın. Hızlı karar verme yetkinliğin olacak. Yeni fikirlere açık olacaksın. Sorunlara hızlı ve doğru çözümler bulacaksın. Davranışlarında çevrene örnek olacaksın. Ancak o zaman yol arkadaşların senin liderliğine saygı duyarlar.
Soru: Aromsa’da çalışan bağlılığı çok yüksek. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Murat Yasa: Çalışma arkadaşlarını samimiyetine inandıracaksın. Onlara örnek olacaksın. Çözebildiğin dertlerinde onlara yardımcı olmaya çalışacaksın. Zaman zaman hataları görmezden geleceksin. Kendilerini geliştirmelerine fırsat tanıyacaksın.
Aromsa çalışanlarının üniversite sınavlarında ilk 500’e giren çocuklarına %50 burs veriyoruz.
Soru: Türk gıda sanayisinin en büyük avantajları ve tehditleri sizce neler?
Murat Yasa: En büyük avantajı kaliteli bir “kumaşa”, yani “insan kalitesine” sahip olmasıdır. Türk halkının kurnazlığa yatkın olmayan, dürüst bireylerden oluşan kısmını ben smokin kumaşına benzetirim. Smokin kumaşı kalitelidir. Eğer terzi, yani ülkeyi yönetenler iyiyse o kumaştan çok iyi bir smokin çıkar; tersi durumda ise o kaliteli kumaştan potur çıkar.
Başka bir avantaj ise çok kaliteli topraklara, coğrafi konuma ve ülkeye sahip olmamızdır. En büyük dezavantaj ise son yıllarda ülkede yaşanan eğitim ve öğretim kalitesindeki düşüştür. 205 üniversite olması ile övünüyoruz ama nitelikleri önemli değil. Bugün her yıl 5000’e yakın kimya ve gıda mühendisliği mezun ediliyor ancak benim yapacağım bir sınavda 25 kişinin bile başarılı olamayacağı bir sistem olduğunu gözlemliyorum. Her yıl mezun olan binlerce ziraat mühendisi var ama %99’u ya moto kuryelik ya da otellerde komilik gibi işlerde çalışıyor. Üniversiteler de bilimsel katkıda bulunmak yerine sadece diploma veren kurumlar haline geldi.
Kısacası Ar-Ge’siz ve eğitim-öğretimi düzgün bireylere sahip olmayan bir sanayi uzun ömürlü olmaz.
Soru: Genç girişimcilere ve gıda teknolojileri alanında kariyer yapmak isteyen yeni mezunlara tavsiyeniz nedir?
Murat Yasa: Sevdikleri mesleği yapsınlar. Amaçları kafe açmaksa boş yere üniversiteye gidip 4 yıllarını harcamasınlar. Mutfakta annelerinden kek ve kahve nasıl yapılır, 1 haftada öğrenirler. Üniversiteye değil, kendinize yatırım yapın. Kendi kendinizi yetiştirin. Okuduklarınızı uygulamaya geçirin.
Türkiye çok mümbit bir ülke. Ama doğayı mahvediyoruz. Gittiğim yerlerde bu beni çok üzüyor. Doğaya saygı yok. Oysa başka yerlerde orman sakinleri bile doğaya daha çok saygı gösteriyor. Bence gençler için gelecekte en çok umut vaat eden alan tarım olacaktır.
Soru: Eklemek istedikleriniz var mı?
Murat Yasa: Allah hepimize akıl fikir versin. Ülkenin durumu ortada. Şikâyet ve tenkit etmekle olmuyor ama çalışmak gerekli.
Editör notu..
Aromsa’nın çevresel duyarlılığı, yenilikçi üretim anlayışı ve sosyal sorumluluk vizyonu, geleceğin güvenli ve adil gıda zincirinin önemli bir parçası. Ziyaretlerimizde her defasında Ar-Ge merkezinden deneyim alanlarına, sanattan gastronomiye uzanan bütünsel yaklaşımıyla Aromsa’nın ruhla ve tatla kurduğu bağ bizi etkiliyor. Bu ortak vizyonun, hem sektör hem de gelecek kuşaklar için kalıcı bir değer oluşturacağına inanıyoruz. Teşekkürler Aromsa.
Aydan Kırışoğlu